
Yasak Olan Seks Hikayem
O zamanlar işimin zorlukları arasında birkaç başarısız denemeye rağmen aşık olamamış, atılgan bir doktordum. Kadınların hastane ziyaretleri benim için yeni bir heyecan ve günü canlandıran bir mutluluk olmuştu. Çevremde benimle olmak için dolanan birçok kadın olmasına rağmen ben bir aşk adamıydım, şiir defterleri olan. Birkaç dul hemşire ve üniversite yıllarından bir kız arkadaşı fırsat buldukça yatağa atıyordum tabii ki.
Ama Meral, zihnimde yankılanan, tutku ve acıyla eş anlamlı bir isim. Baharın ilk yaprakları kadar yeşil gözleri olan güzel bir kadındı. Başörtüsü, güzel bir yüzü ve yeşil gözleri çerçeveliyordu. Meral ilk hastaneye geldiğinde yanında ancak babası olacak kadar yaşlı gözüken bir adam olan kocası ona eşlik ediyordu. Agresif tavrı, herkesi aşağılayan sözleri ve karısına sinirleri bakışları ağzımda hoş olmayan bir tat bırakmıştı, ama Meral gibi bir güzelliği görmenin verdiği mutlulukla, profesyonelliğimi korumuştum. Bir tokatla yıkardım güdük herifi.
Oynadığımın bir oyun olduğunun farkında idim, bu sıkıcı kasabada sadece bir platonik aşıkmış gibi davranmak hoşuma gidiyordu. Kendimi eğlendiriyordum. Erkek kardeşinin refakatçisi olduğu ikinci ve üçüncü ziyaretlerde, “Kocanız bugün yok galiba?” sorusuna aldığım, “Aman gelmesin!” cevabından parçalanmış bir evlilik hikayesi okuyordum.
Meral’in bedeni, mütevazı kıyafetleriyle örtülmüş olsa da bir gizem ve cazibe tuvaliydi. Onu kaplayan kumaşlara rağmen, hayal gücüm çoktan güzelliğinin bir resmini çizmişti. Gözleri, o delici zümrüt mücevherleri, arzusu hakkında çok şey anlatıyordu. Dolgun dudaklarının acıyla büzülme şekli, onu incelerken çıkardığı yumuşak iç çekişler, uzun elbiselerinin ima ettiği nazik kıvrımlar, hepsi altında saklı hazinenin ipuçlarıydı. Başörtüsünün kumaşı yüzünün hatlarını okşayarak çıkık elmacık kemiklerini ve narin burnunu çerçeveliyordu. İnce bir zerafet sütunu olan uzun boynu, hastane odasının keskin ışığında asla verilemeyecek öpücüklerim için hedefti. İnce bedeni ile uyumlu göğüs çıkıntılarının neler vaat ettiğini görmeyi hayal ediyordum.
Kocasının kıskançlığı aşikardı, her randevunun üzerinde dolaşan kalın, boğucu bir varlık. Boncuk gibi kara gözleri bir an bile karısının üzerinden ayrılmıyordu.
Benden kıdemsiz doktorun elinden kaparak girdiğim kontrol öncesinde, ellerimi iyice ısıtmıştım. Ellerimi nazikçe Meral’in karnına bastırarak rahatsızlığının kaynağını ararken kocası atmaca gibi yanımda dikiliyordu. Dokunuşum klinikti, yine de parmaklarımın dolaşmasına izin verme dürtüsüne direnmek, kumaşın hemen altında yattığını bildiğim cildinin yumuşaklığını keşfetmek için yapabileceğim tek şey buydu. Beyaz teni, bronzlaşmış ellerimle tam bir tezat oluşturuyordu, güneşin dokunuşundan korunaklı bir yaşam sürdüğü hayatın bir kanıtıydı ve ipek kadar pürüzsüzdü.
İşte bu anlarda, yaşlı kocasının bakışları başka yerdeyken, Meral’in gözleri benimle buluşuyor ve o kısacık bağlantıda, onun çaresizliğinin derinliklerini görüyordum. Kurtuluş için sessiz bir yakarıştı, asla dile getiremeyeceği bir aşk için bir çığlıktı. Bunun yanlış olduğunu biliyordum, ateşle oynadığımı biliyordum, ama onun cazibesine karşı güçsüzdüm. Yapılacak hiçbir şey olmayan kasabada akşamları bir iki kadeh rakı içip evime döndüğümde işte bu boş hayalleri kuruyordum…
Mecburi görevim bitip Ankara’ya dönmeme daha yedi ay vardı. Ancak Meral’in dördüncü ziyareti farklıydı. Kardeşi ortalıkta görünmüyordu ve ofisimin kapısını kapatıp ilk defa yalnız kalırken içimden bir heyecan ürpertisi geçtiğini hissettim. Oda antiseptik kokusuyla doluydu ve ona ikinci bir ten gibi yapışmış gibi duran parfümünün aromasıyla tam bir tezat oluşturuyordu. Muayene masasının kenarına gergin bir şekilde oturmuştu Meral, gözleri sanki kendi düşüncelerinden bir kaçış arıyormuş gibi odanın içinde dolaşıyordu. Kahretsin çok güzel bir kadındı ve kendi kendime kurduğum oyun gerçek oluyordu. Ben bu kadın için her şeyi yapardım.
“Meral Hanım…” diye başladım, kısık sesli ve yatıştırıcıydım, “Nasılsınız?” diye sordum. Bu basit bir soruydu, herhangi bir doktorun soracağı bir soruydu, ancak havada asılı kalan söylenmemiş niyetlerle doluydu. Bana baktı, gözleri korku ve umut karışımıyla yüzüyordu. “İyiyim…” diye yanıtladı, sesi odanın içinde dans ediyormuş gibi görünen bir fısıltı. Ardından gelen sessizlik gerginlikle doluydu. Bir adım daha yaklaştım, kalbim göğsümden fırlayacaktı. Ondan yayılan ısıyı, onu daha da yakınlaştırıyormuş gibi görünen bir sıcaklığı hissedebiliyordum.
“Kardeşiniz bugün gelemedi mi?” diye sordum. Gözlerim, sözlü olarak vermek istemediği bir cevap için onun gözlerini arıyordu. Başını küçük bir şekilde sallaması ihtiyacım olan tek yanıttı. Sanki kader bize bu kısa, çalınmış anı birlikte yaşatmak için komplo kurmuş gibiydi. “Yok, yalnız gelmek istedim, yanımda hep bir bekçi olmasından sıkıldım!” dedi. Duymak isteyeceğim cevaplar arasındaydı bu da.
Elimde bir titreme ile masamdan küçük bir kağıt parçası aldım, el yazımı neredeyse okunaksız hale getiren bir aciliyet duygusuyla üzerine numaramı karaladım. “İşte…” derken sesim arzuyla boğuşuyordu, “Soracağınız bir şey olur veya herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa, beni arayabilirsiniz!” dedim. Kağıdı avucunun içine koydum, parmaklarım yumuşak teninde gerekenden bir saniye daha uzun süre kaldı ve “Her zaman, gündüz veya gece telefona hep bakıyorum!” diye ekledim.
Tıp yeminimi yerle bir ederek hastamın gözlerinin içine bakarak imalı gülümsedim. Meral’in gözleri büyüdü ve kağıda yasak bir esermiş gibi baktı. Bir erkek ilk defa görüşebilmek için ona telefonunu veriyordu. Yanağında bir kızarıklık hissettim. “Teşekkür ederim Orhan bey…” diye mırıldandı, sesi sadece bir nefesti. Kağıdı katlayıp çantasına koyarken onu izlemeyi sürdürdüm. Yanımdan süzülüp odadan çıkarken omzundan çevirip dudaklarını kapmak istedim, ama yapamadım.
Sonradan tüm ayrıntılarını dinlediğim Meral’in hayatı, tam bir taşra trajedisiydi. İki çocuğu, bir zamanlar hissettiği sevginin bir kanıtı olsa da, aynı zamanda hapsolduğu hapishanenin sürekli bir hatırlatıcısıydı. Günlerini onlara ve kocasının bitmeyen misafirleri ile ilgilenmekle geçiriyordu. Kocası evdekileri umursamaz bir hayat sürerken Meral’e ne huzur ne mutluluk sunuyordu. Meral’in güvenebileceği bir arkadaşı yoktu, en derin arzularını paylaşacak kimsesi yoktu. Yaşadığı yoğun tutucu ortam ise sadece üstündeki baskıyı artırmaya katkı sağlıyordu.
İlk telefon bir ay sonra geldi. O gün hastaneden başka bir servisten çıkarken gördüm onu. Bir tanıdığını ziyarete gelmiş. Çevredeki kalabalıktan bulduğum bir fırsatta, “Demek ki iyisiniz, hiç aramadığınıza göre?” dedim. O akşam üstü aradı. Bir arkadaşı için bir ilaç sordu. Basit, her eczanede olan bir şey. Belli ki sırf aramış olmak için açılan bir kapı.
Ertesi gün öğlene doğru ben aradım, ilaç tavsiyesini anlatmak için. İki gün sonra ise karnındaki ağrı için o aradı. Bu sefer bir saate yakın konuştuk. Ona, “Seni merak ederim. Yarın ararım durumunu öğrenmek için!” dediğimde panik yaptı, “Yok ben aramadan bir daha arama, ben ararım!” dedi. Aramızda sizli bizli konuşmalar kalkmıştı bir anda.
Neredeyse aynı saatlerde akşam üstü çocukları okulda, kocası işte iken arıyordu. Aramızdaki bağ güçlendikçe her şeyimizi anlatmaya başladık birbirimize, ona şiirler bile okudum defterimden. İlk defa biriyle flört ediyordu, kocasının sertliğinin yarattığı boşluğu dolduran kişiydim. Ona aşktan, özgür olabileceği bir dünyadan bahsettim, sadece iç çekti derin derin. Yaşadığı cendereyi bilmeme rağmen onu bir takip randevusu kisvesi altında hastaneye ya da öğle yemeği için uzak bir lokantaya davet ettiğimde hep reddedildim. Korku içinde sınırlarını genişletmekten çekiniyordu. O reddettikçe ısrarım arttı. Sevgi sözcükleri söylüyordum. O da, “Orhan bunları konuşmamız yanlış!” diye ağlıyordu telefonda.
Onu bir an mutlu görmek tek hayat amacım olmuştu. Soğuk bir kış akşamı, kuralımıza uymadım ve aradım. “Meral…” diye başladım, yumuşak ve yatıştırıcı bir ses tonuyla, “Sana bir şey söylemek istiyorum, önemli!” dedim. “Ne oldu Orhan?” diye sordu, sesi beklentiyle titremişti.
“Meral, seni çok düşünüyorum. Mutlu olmadığını biliyorum ve sadece seni özel hissettirmek istiyorum, sana bir erkeğin seni ne kadar seveceğini göstermek istiyorum!” sözlerini dikkatlice seçerek durakladım ve davam edip, “Kocanın yerini alamayacağımı biliyorum, ama sana asla yapmayacağı bir şey sunabilirim. Nazik bir dokunuş, dinleyen bir kulak ve sadece senin için atan bir kalp. Sana gerçekten olduğun kraliçe gibi davranmak, hak ettiğin sevgiyi yağdırmak istiyorum!” dedim.
Cevap vermeden bekledi bir süre, sonra, “Bilmiyorum!” diye yanıtladı, sesi titrek bir fısıltıyla çıkmıştı. “Anlıyorum!” dedim, sesim anlayışla ve biraz pişmanlıkla doluydu, “Ama eğer bir gün bu hayattan kaçmak istersen kapım sana açık!” dedim. Sonradan anlattığına göre hayatında mutlu uyuduğu ilk geceymiş. Sabah ise bir sıkıntı ile uyanmış.
Bir kasabada, tutucu bir çevrede, bir adam ile adının çıkması dünyasını yıkardı. Elinde hiçbir şey kalmazdı, ailesi, çocukları, çevresi. İki günlük sessizlik ardından ciddi bir ses ile aradı, “Orhan bey, ağrılarım için bir daha kontrole gelmek istiyorum, ne zaman uygunsunuz?” diye sordu, çevresinde birileri varmışçasına ciddi idi.
Hastane ziyaretini kocası ve kardeşinin işleri olduğu bir ana denk getirmiştik. Kapısı açık odamda heyecan içinde hastane koridorunu gözlüyordum. Bu sefer onun eline dokunuşum eskisi kadar klinik değildi. Elele bir süre ayakta kaldık. Aylardır telefonda konuşmak dışında görüşmemiştik bile. Kendime gelince kapıyı kapadım. O da ne yapacağını bilmez halde muayene koltuğuna oturmuştu. Onun yasak dünyaya attığı ilk adım, benimse aşktan titrediğim ilk andı.
Ona doğru yürüdüm, ellerini tutup öptüm. Nefes alışverişi yoğun ve göğüslerini aşağı yukarı şişiren şiddette idi. Eğildim, nefesim yüzüne değecek kadardı, “Meral, bundan emin misin?” diye fısıldadım. Sorum, ortak özlemlerimizin ağırlığı ve almak üzere olduğumuz risklerle doluydu. Başını salladı. Yeşil gözlerini gözlerimden ayırmayınca dudaklarına dudaklarım değdi. Sadece dudak dudağa bir iki dakika öpüştük. Sonra elimi boynuna değdirdiğim anda yerinden kalktı, “Geç olmuş, çocuklar…” diyerek koşarcasına kaçtı.
Sonraki her hafta her Çarşamba gelmeye devam etti hastaneye. Kocası anlamasın diye reçetelerin üstüne kadın doktorlardan birinin adını yazıyordum. Artık odama girer girmez kapıyı kilitliyordum. Benim için özel seçildiği belli kıyafetleri içinde onu aşkla öpüyordum. Elbisesi üzerinden göğüslerinin büyüklüğünü, elimi bacak arasına götürünce nasıl inlediğini, artık odamda takmadığı başörtüsü altındaki sarı parlak saçlarını ezbere biliyordum.
Telefon konuşmalarımız daha yoğundu artık. Meral’in ikilemi her geçen gün daha da ağırlaşıyordu. Bana, “Kalbim sende ve bana verebileceğini bildiğim sevgi ve tutkuya özlem duyuyor!” diyordu, ama muhafazakar dünyası ona işleyeceği günahları fısıldıyordu. Oyun gibi başladığım bu yasak ilişki ikimizi de bir girdaba çekiyordu. Bana, “Bizim için en iyisi olsun diye dua ediyorum!” diyordu.
Odamdaki son ziyareti en tutkulu olanıydı. Elbisesini sıyırmaya başlamama önce sessiz kalmış, ama hemen sonra, “Hayır hayır, bu çok yanlış!” diyerek altımdan kaçmıştı. Ayağa kalktığında kolundan kendime çekmiş ve giyinik olmamıza rağmen duvara dayayarak vücudunu uzun uzun ezmiştim duvar ve gövdem arasında. Kalkmış sikim elbise üzerinden gövdesine batmıştı.
Ertesi gün aradığında sesinde bir kararlılık vardı. Bana, “Görüşmemiz lazım!” dediğinde, “Meral, iyi misin?” dedim. Aklımdan geçen (Ayrılalım, bu saçmalık bitsin!) diyeceği idi. Ama Meral, “Bir karar verdim…” diye fısıldadı, sesi telfonda zar zor duyuluyordu. “Evet?” dedim, içimden (Bu bir ayrılık görüşmesi!) diye geçirdim. Ama Meral, “Seni görmeye ihtiyacım var. Yalnız. Babamın yazlık evinde. Bu hafta sonu!” dedi.
Aklım tamamen durmuştu, verebileceğim en saçma cevabı verdim, “Aşkım, emin misin?” diye. Sesim endişe ve umut karışımıyla doluydu. Onun aldığı risklerin büyüklüğü beni korkutuyordu. “Evet!” diye yanıtladı ve “Kocama, babama kış için evi hazırlayacağımı söyledim. Babamdan korkar, bir şey diyemedi!” dedi. Ben de, “Orada olacağım aşkım. Senin için her şeyi yaparım!” dedim.
Hafta sonu gelmek bilemedi. Kendime küçük bir çanta hazırladım. Yola çıkarken yasak aşkım için güzel bir çiçek yaptırdım. Benden bir gün önce gelmiş meğerse. Dikkat çekmesin diye bir kadın tutup evi kışa hazırlamış ve boş kalan soğuk evi iyice ısıtmış. Arabayı karşı sokağa bırakıp verdiği adrese yürüdüm. Dediği gibi aralık bıraktığı kapıdan süzülüp içeri girdiğimde karşımdaydı.
Dışarısının soğukluğuna rağmen gördüklerim ve heyecanım terlememe sebep olmuştu. Saçları omuzlarının etrafına yumuşak dalgalar halinde düşmüş, masum yüzünü çerçevelemişti. Vücudunu saran basit ama zarif bir elbise giymişti, onu ilk defa diz hizasında bir elbise ile görmüştüm. Genellikle kumaş katmanlarının altına gizlenmiş olan göğüsleri daha belirgindi. Sanki o da heyecanlıydı benim gibi. Göğüs uçlarının da belirginleşmesi o yüzdendi.
Ona yaklaşırken, gözlerim her santimini inceliyordu. Bakışlarım saçlarında kaldı, sarı teller tozlu pencerelerden sızan solgun güneş ışığında parlıyordu. “Çok güzelsin!” diye mırıldandım. Karşımda tanrıça gibi duran kadına hayatının en büyük adımını attırmak üzereydim. Yol boyu kafamda kurduğum planlar ve sevgi sözcükleri kafamdan uçup gitmişti. Ellerini tuttum ve gözlerine bakakaldım. Bakışlarım gözlerinden dudaklarına gitti. Konuşma zamanı değildi. Eğildim, dudaklarım hem şefkatli hem de talepkar bir öpücükle onunkini talep etti.
Meral de sanki uzun zamandır içinde sıkışıp kalmış olan tüm sevgiyi ve tutkuyu bu tek, ruh yakıcı eylemle aktarmaya çalışıyor gibiydi. Saldırır gibi dili ağzıma girdi ve dilimle dans etti. Elleri ilk defa vücudumda dolaşıyor, sakince her noktamı keşfediyordu. Boynunu öperken kıvrandı. Kokusu parfüm ve sabun kokusu idi. Biraz geri çekildi ve beni şaşırtmaya devam etti. Elbisesi yandan çekince bacaklarına düşüverdi.
Aç gözlerimle güneş görmemiş tenine bakakaldım. Teni kadar beyaz ipek çamaşırların üstünden acele etmeden göğüslerini, vücudunun her kıvrımını okşadım. Kristal gibiydi, kırmaktan korkuyordum, tüy kadar hafif dolaştım teninde. Göğüslerini kolayca serbest bıraktım. Orta boy yuvarlak dik memelerini tamamlayan gördüğüm en uçuk pembe renginde meme uçları. Parmaklarım, uçları sertleşip gergin ve hassas olana kadar onlarla oynadı.
Nefesi zorla çıkarken tekrar dudaklarına yapıştım. Üstümdeki kazağı çıkarmıştım. Kemerimi çözerken bana dudaklarımdan ayrılmadan yardım etti. Dudaklarını çekip, “İçerdeki oda!” diyerek ilk konuşan o oldu. O tamamen çıplak, ben donumla iken ince bedenini kucağıma aldım ve yatak odasına doğru taşıdım. Bu odada da bir soba yanıyordu. Onu kırılacak bir oyuncak gibi özenle yatağa yatırdım. Beyaz mükemmel teni ve teninin hassas yerlerinin pembeliği koyu renk çarşaf ile tezat oluşturuyordu.
Acele etmedim, ellerimle onu ve verdiği tepkileri seyrederek her yerini dolaştım. Kendimi sık sık tutamayıp dudaklarına saldırdım. Geri çekilip onu incelerken utanır gibi kıkırdadı. Donumdan ayrılınca taşlaşmış olarak ortaya çıkan sikime de kaçamak bir bakış attı. Az evvel şaşkınlıkla incelediğim amının pembe dış dudakları hafif dışa doğru duruyordu. Amını daha da iyi keşfetmek için parmaklarım amının çizgisini takip etti. İnlememek için çaba harcar gibi kesik kesik nefes almaya başladı. Islaktı, bir parmağım çevresinden hemen akacak kadar yoğun ıslaktı. Yine de parmağımın ucunda klitorisinin sertliğini hissedene kadar amını okşamayı sürdürdüm.
Dudaklarım dudakları ve göğüs uçları arasında kararsızdı. Aynı anda ikisini de istiyordum. İkisi de birbirinden güzel. Sonra hayatımdaki en güzel daveti aldım. Ağırlığımı üzerine vermeden yanına doğru yatıp ıslak amını okşamak ve sertleşmiş portakal büyüklüğündeki göğüslerini emmekle meşguldüm. Hafif altıma doğru kaydı ve benden tarafta olmayan bacağını hafif kıvırdı. Nefes alışverişi aynı kesiklikteyken, hiç konuşmadan (Sik beni artık!) demenin en güzel yoluydu bu.
Üzerine doğru gelince diğer bacağını da kırdı ve tam misyoner pozisyonu almış oldu. Bir an için Meral sikime bakarken, ben amının girişine baktım ve sonra sikim ıslaklığı çevresine yayılmış amının girişini kolaylıkla buldu. Önce yavaş bir iki giriş, sonra tamamen içine yerleştim. Şimdi o uzun süredir tuttuğu nefesi bıraktı. Altımda bir kedi gibi mırıldanırken ben de ince bacaklarını belime dolamaya çalıştım. Daha derine ve daha hızlı girmeye başladığımda ise, tırnakları sırtıma saplandı.
Sikimi güzelce saran bu amcığa mahcup olmamak için tüm dikkatimi vererek altımda ezilen güzelliğe odaklandım. İnce boynunda kalınlaşan damarları öpmeye başladım. Oradan dudağına geçtim ve hafifçe ısırdım. Kulağına eğildim, “Seni her şeyden daha çok istiyorum, aşkım!” diye fısıldadım. Sevişmemiz ve sikişmemiz birbirimize dolandığımız ve gitgide yavaşladığımız erotik bir dansa döndü. Sikim amının derinliklerindeki titremeler ile boğuşurken ter içinde birbirimizin boynunu dudaklarını emiyorduk. Acele etmedik, her anın tadını çıkardık. Nefeslenip birbirimize baktık, konuşmadan.
Sonra yine sikim amının derinliklerinde dolaştı. Meral’in doruğa yaklaştığını fark ettiğimde de halen sadece bellerimizi oynatarak sikişiyorduk. İnlemeleri yükselince hızımı artırdım, o da daha yüksek inleyerek karşılık verdi ve odayı zevkinin tatlı müziğiyle doldurdu. Göğüs uçlarını sıkınca da çığlık atmaya başladı. Bunu sürdürdüm. Az evvel pembe olan göğüs uçları sıkmamdan kızarmıştı bile. Altınızda orgazm olan bir deniz kızı varsa, tam bir vahşiye dönüşüyorsunuz. Daha da hızlandım…
Orgazm dalgalarının sikime kadar vurmasını içinde durarak bekledim. Benim de kalbim duracak kadar yorulmuştum. İçinden hiç çıkmadan kolaylıkla ince bedenini çevirdim. Şimdi tüm güzellikleri ile kucağımda idi. Ellerim sıkı götünü kavradı, hareketlerine rehberlik etti, onu daha hızlı, daha sert sikmeye başladım. İki çocuk emzirmiş göğüsleri o kadar sert ve o kadar yuvarlak duruyordu ki, sikimi alttan sert sert vurmam bile sanki onları yerinden oynatamayacak gibiydi.
Vücutlarımız yanan sobanın da alevi ile iyice terlemişti. Meral kucağımda ileri gidip gelirken gözlerini kapamış ve bir rüyaya dalmıştı. “Göğüslerin…” diye mırıldandım öpücükler arasında, ellerim onları nazikçe kavradı, “Mükemmel!” diye fısıldadım. Bir tanesini ağzıma aldım, emerken dilim meme ucunu salladı, sonra aynısını diğerine yaptım. Dil darbeleri vurarak titrettim meme uçlarını. “Memelerin çok güzeller, çok!” dedim.
Dokunuşlarıma karşılık verdi, üstümde kıvranıyordu artık. Ona, “Bunu çok istiyordum!” diyerek bir memesini yandan sıkarak ağzımın içine vakum gibi çektim. Acı mı zevk mi olduğunu anlamadığım bir çığlık çıktı ağzından ve öne doğru üstüme yığıldı. Bu harika kadının amında bu kadar dayanmasını beklemediğim sikim, boşalan am sularının sıcaklığına daha fazla karşı çıkamayacaktı.
Onun da az evvel orgazm olan bedeni titriyor, götü düzensiz bir şekilde hareket ediyordu. Nefesi biraz düzene girse de onu serbest bırakmadım, kollarını arkasında sardım. Sulanmış gözlerine baktım ve “Yine!” diye mırıldandım, “Tekrar geldiğini hissetmek istiyorum Meral!” dedim. Vücudu halen doruğunun yoğunluğundan titriyordu, ama hevesle başını salladı. Nazik bir gülümsemeyle tekrar hareket etmeye başladı sikimin üstünde, ben de ilk başta yavaş ve sakince siktim…
Amının sıcaklığı ve kayganlığı artık karşı konulamaz haldeydi. Götünü kavrayıp ritmini bulmasını sağladım. Kucağımda gözlerini kapamış tekrar gerçeklikten ayrılmıştı. İnce beli kıvranıyor, serbest bıraktığım kolları ile göğsümden güç alıyordu. Dayanılmaz yola girerek amının derinliklerine akmaya başladım. Gözleri açıldı, beni sağmak ister gibi üzerimde ileri geri oynamasını sürdürdü. Öylece kaldık. Sikim amcığının içinde. İçinden süzülen sular ve döllerim taşaklarımdan kayıyordu. Konuşmadan sadece öpüştük…
“İnanılmazdı!” dedi birkaç kere. Tekrar onun içinde hareket etmeye başladım, vuruşlarım düzensizdi. Sikim inmek ve inmemek arasında kararsızdı, yarı sert hali ile sıcacık ıslak amdan ayrılmak istemiyordu. İçinden çıkıp bu güzelliği tekrar altıma aldım. Göğüslerinin arasındaki teri yaladım. İçtiğim en tatlı suydu. Boynunu yalayarak çenesine indim, oradan o kırmızı şişkin alt dudağını öptüm.
“Yataktan hiç çıkmayalım!” diye fısıldadı. Bunu sikim bir emir olarak algıladı ve eski sertliğine geri döndü. İnce ayak bileklerini güçlü ellerime aldım ve bacaklarını dizinden bükülene kadar kaldırdım. Bacaklarını geriye itti, pembe, parıldayan amını soğuk kış havasına maruz bıraktı. Açı mükemmeldi ve beni daha rahat karşılayan amına bir kerede yerleştim. Daha çok geri çekilip daha hızlı girerek her vuruşumda altımda daha da katladım. Bu pozisyonda sikimin hep övündüğüm mantarının G noktasını ezdiğini biliyordum. Sulanmış ve irileşmiş gözleri de bunu doğruluyordu.
Eski evdeki eski yaylı yatak bizimle birlikte sesini artırdı. Aşkımın inlemeleri daha da yükseldi ve odayı tatlı sesiyle doldurdu. Elleri ile yüzünü izledi, gözleri şehvetle karardı. Tekrar orgazm olduğunda amı kasılarak sikimi sıkıyordu. Kendi de çarşafların üzerinde tutunacak bir yer arar gibi ellerini gezdiriyordu. Bir kedi gibiydi altımda. Güzel, uysal ama sonuna kadar dişi…
İçerisi soğumuştu sanki. İstemeden sikimi amcığından çıkarıp kalktım. Sobaya, kenarında duran kovadan bir iki odun daha atıp tekrar yatağa döndüm. Yatakta dağılmış çarşafın arasında bir su damlası gibiydi yine. Az evvel çığlıklar ile orgazm olan kadın değildi sanki. Yerde duran yorganı üzerimize çekerek aşkıma arkadan sarıldım. Kulağına ne kadar harika olduğunu fısıldarken sikim yavaşça amının içine kaydı. Göğüslerini avuçladım.
Kaşık pozisyonunda onu sikerken, “Ohhh, bu çok güzelmiş!” diye inledi. Bacaklarını sıkıştırarak kendini bana doğru itmeye başlaması ile içimdeki son enerjiyi de amına bıraktım. Sırtını öptüğümü hatırlıyorum, onun da bana hayatının en güzel gününü yaşadığını anlattığını…
Sabah mutfaktan gelen kızartma kokusu ile uyandım. Ona seslenmeme, “Banyo sobası sıcak!” cevabı verdi. Evdeki sobaların sıcaklığı ile rahat bir duş aldım. Bana özel yaptığını söylediği hamur işleri ve reçelleri yedikten sonra sanki dün gece hayatımızın en yasak sevişmesini yapmamış gibi sohbet ediyorduk. Bir an için göz göze gelince sustuk. Gözlerim kalın sabahlığından görülen parlak teni ve göğüslerindeydi. Kırk yıllık aşıklar gibi konuşmadan anlaşarak ayağa kalktık. Gitti üç kişilik geniş kanepeye oturdu.
Gün ışığında yeni yıkanmış saçları güneş gibi parlarken, yakası kaymış sabahlığın altında bir şey olmadığını bilmek azgınlığımı kamçıladı. Bu kadının her noktasını keşfetmek için kalan süreyi en iyi şekilde kullanacaktım. Önünde diz çöktüm. Bacaklarını aralayarak dizlerini ve üst kısımlarını okşadım, öptüm. Sabahlığını iki yana kaydırarak öpüşlerimi yukarılara taşıdım. Gözlerine baktım, şaşkın ve şehvetli beni izliyordu. Parmağım, sabah banyoda tazelenmiş ve yine pembeliğine kavuşmuş amına dokununca inledi. Eğilip dilimi değdirdiğimde ise, “Yapmaaa!” diyebildi. Başımı ince elleri ile itmeyi denedi. Soran gözlerle baktığımda, “Hiç yaptırmadım!” dediği itirazını duymadım, bu mucize amı yalayacak ilk adam olarak dudaklarımı am dudakları ile buluşturdum. Bacaklarını kapamaya çalıştı. Kolaylıkla ince bacaklarını yine araladım.
Direncini daha hızlı kırmak için dilim ıslaklığına daldı, amının her kıvrımını tanımak istiyordum. Vücudu tepkisini verdi. Sanki içine afrodizyak katılmış gibi tatlı am suları dilimin üstünde çoğalırken minik elleri saçlarımı okşamaya başladı. Nefesi dün gece en hızlı sevişme anlarımızdan daha güçlü bir patlama ile inlemeye dönüştü. Gözleri kapalıydı, aşkım bu yeni tattığı zevkle kendini bana teslim etmişti. Dilimi amına vura vura sularını içmeye devam ettim…
“Bırak artık, ohhh!” sözlerini sağa sola düşen kollarını bacakları izlemişti. Dilimi amının damlamaya başlayan sularından istemeyerek ayırdım. Maraton koşmuş gibi nefes nefese kalan göğsü inip çıkarken şehvet ve aşk dolu gözler ile beni izledi. Sonra da, “O zaman şimdi de ben sana yapacağım!” dedi. Titreyen elleriyle sikime uzandı, ilk kez kocasından başka bir adama bu şekilde dokunduğunu biliyorum. Büyüklüğünü ölçer ve kıyaslar gibi bir süre inceledi. Küçük eli ve ince parmakları arasında sikim bana bile daha heybetli göründü.
Sikimi ağzına aldı. Şaşırarak ve vücuduma çarpan elektrik dalgasına kapılarak onu izledim. Bir süre sonra o da bana baktı. Bir erkeğin kendini en güçlü hissettiği anlardan biri bu olabilir. Bu konuda çok da deneyimli olmadığı belliydi, ama yapmak istiyordu. Ona rehberlik ettim, elini nereye koyacağını, hangi noktayı yalayacağını işaret ettim. Sabahki sevişmemiz ham ve sınırsızdı, birbirimize duyduğumuz şehvet tüm çekingenliklerimizi ezmişti.
Beni o kadar çabuk zirveye yaklaştırmıştı ki, ağzından çıkıp kucakladım ve kanepeye doğru ters çevirdim. Halen sıkı duran güzel götünü seyrederek ıslak sikimi ıslak am deliği üzerinde gezdirdim. Boynunu çevirip bana bakan gözlerinin daveti ile içine bir kere de tamamen yerleştim. Ağzı kocaman açıldı ve kafası kanepenin kırlentlerine gömüldü. Bedenlerimiz birlikte hareket etti, nefes almak kadar doğal olan bir aşk ve şehvet dansı ile. İçimde ne varsa onun derinliklerine göndermek istiyordum. Bu hırsla bedenlerimizin birbirine çarpma sesini artırarak girişlerimi sürdürdüm…
Bu sefer ondan önce boşaldım. Yeni boşalmış sikimin hassas başı am sularında çıldırtıcı bir zevk ile kayarken, onun içinde kalmaya çabaladım. Götü önce havalandı, sonra öne doğru yüksek bir ohlama ile yığıldı. Geri çekildiğimde döllerim kızarmış amından kanepeye damlıyordu. İki gündür aklıma gelmeyen şey o an aklıma gelmişti. “Sen korunuyor musun?” diye sordum. “Hayır!” dedi ve sorumun nedenini anlamış olarak cevabını sürdürdü, bir yandan banyoya doğru yürüyordu. Bana bakmamaya çalışarak, “Kocam üçüncü çocuk istemişti, denedik olmadı, doktora gittim bende sorun yokmuş, o günden beri korunmuyorum!” dedi.
Bir doktor olarak bu cevabı kabul etmemin tek nedeni bacak arasını yıkadıktan sonra içeri çıplak olarak giren güzelliğin tekrar kucağıma oturması ve on dakika süren çılgın bir öpüşme seansından sonra kendi elleri ile içine soktuğu sikimin üzerinde zıplaması idi.
İkimizin de tükendiği bu son sevişme ve sikişme sonrasında eşyalarımızı topladık. Kanepeye akmış dölleri temizledik. Evden çıkmadan önce son bir kez evin içinde bir iz bıraktık mı diye kontrol ettik. Dışarda da bu soğuk havada kimsecikler görünmediğinden onar dakika ara ile evi terk ettik…
Takip eden hafta telefonum hiç çalmadı. Her zaman konuştuğumuz saatlerde ben aradım, ama telefonu hiç açılmadı. Evlerinin sokağından defalarca geçtim. Ne yüzünü görebildim, ne de bir haber alabildim. Mecburi görevim bitip Ankara’ya döndükten üç ay sonra bir bahane ile kasabaya gelip hastaneyi ziyaret ettim. Eski arkadaşlar ile sohbet güzeldi. Ama aklımda evinin sokağından geçmek, belki onu bir kere olsun görebilmek vardı.
Benden sonra ne yapmıştı, belki kasabadaki bu tek hastaneye gelmiş bir not bırakmıştır diye eski odamı kullanan yeni doktora uğradım, danışmadaki kızları sıkıştırdım. Onun adını değil ama kocası adına kesilmiş bir fatura buldular, detayını araştırdım. Evet, hastaneye bir kere gelip iki gün kalmıştı. O evde geçirdiğimiz aşk dolu hafta sonundan tam dokuz ay sonra bir kız çocuğu dünyaya getirmek için.
Selam herkese, ben Metin. 23 yaşındayım. Yakışıklı olduğumu söyleyemem, ama boylu posluyum. Karizmatik bir erkek…
Toparlanıp pencereden havuz kenarına baktık, Enes abi halen güneşleniyordu. Neredeyse 15 dakikadır yoktuk. "Enes abi…
Merhaba, ben Tuğba, 28 yaşındayım. Kırşehir'in bir ilçesinde yaşıyoruz. Kimseyle paylaşamadığım bir özelimi burada anlatmak…
Eve vardığımda kendimi yatağa atıp uyumaya çalıştım, ama yaşanan olayları düşünmekten saatlerce kıvrandıktan sonra anca…
Sabah amımda ve götümde sızıyla uyandım. Telefonumda Murat'tan ve Ece'den gelen onlarca mesaj vardı. Fırat…
Selamlar, ben Hatice, 27 yaşındayım. Kocamın maddi durumu çok iyi, ama cinsel hayatımız tam anlamıyla…